HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ BOLU

BOLU HEPAR BLOĞUNA HOŞ GELDİNİZ

Bu Blogda Ara

5 Temmuz 2010 Pazartesi

BOLU EXPRES GAZETESİ KÖŞE YAZISI


Yaşar Aksan

“Osman Paşa Bizi Dağlara Çıkar”




Bu sözler, son zamanlarda internet ortamında hızla yayılan, oldukça da kalabalık bir kitle tarafından benimsenip, dillendirilen bir slogana dönüştü. Osman Pamukoğlu Paşa’ya ithaf edilen vatansever, Türkiye ve Türklük sevdalısı Türk Gençliğinin yürekten gelen haykırışları.

Türk Gençliği son birkaç yılda “Bendine sığmayan kükremiş sele gibi” “Yırtarım dağları enginlere sığmam taşarım” diye her yerde haykırmaya başladı. Son zamanlarda yeni bir dava, yeni bir heyecan, yeni bir lider arayışındaydı Türk Genliği. Öyle gözüküyor ki, Türkiye sevdalıları aradıkları heyecanı, aradıkları davayı, aradıkları lideri bulmuş... Çünkü bu haykırışlar, Hak ve Eşitlik Hareketinin tabanda çok güçlü bir şekilde dip dalgalanmalara yol açtığını gösteriyor. Bu dip dalgalanmalar çok yakın bir zamanda üst dalgalara dönüşebilir. Ondan sonra da beklenen, bu dalgaların tsunamiye dönerek Türk milletinin, Türk devletinin, Türk vatanının, hatta Türklüğün başına bela olan, midesini bulandıran her şeyi yerle bir etmesi...

Türkiye sevdalılarının yeni lideri HAK VE EŞİTLİK HAREKETİ Genel Başkanı Osman Pamukoğlu, 20 Haziran 2010 Pazar günü Bolu’daydı. Paşaköy kavşağında kalabalık bir grup tarafından karşılandı. Yine kalabalık bir konvoyla da karşılandığı Paşaköy kavşağından lideri olduğu, İzzet Baysal Caddesindeki Hak ve Eşitlik Partisinin il teşkilatına geldi.

Ben uzun zamandan beri Sayın Osman Pamukoğlu’nu daha yakından görmek, bire bir konuşmak, sohbet etmek, kafamdaki bazı soruların cevabını bulmak istiyordum. Bu konuda Hak ve Eşitlik Partisi İl teşkilatından birkaç kez de davet aldım. Ankara’ya Sayın Pamukoğlu’nun yanına gidebileceğimizi, doğrudan Sayın Genel Başkanla konuşma, sohbet etme fırsat ve imkanı olacağını söylediler. Ancak işlerimim oldukça yoğun olmasından dolayı vakit olmadığı için gidemedim. Bunun için Sayın Yüksel Özdemir’e ve diğer il ve ilçe yöneticilerine çok teşekkür ediyorum.

Çünkü ben her şeyden önce Türkiye diyen bir insanım. Türklük ve Türkiye sevdalısıyım. Nice vatanperver, Türkiye sevdalısı Kürt dostum, arkadaşım var. Bunun yanında nice hain Türklüğün yüz karası olanlar da var. Onun için hain haindir; Türk’ü, Kürt’ü olmaz. Bu ülkenin her insanı hizmet edilmeye değer ve kıymetlidir. Hakkari’den İzmir’e, Adana’dan Sinop’a, Edirne’den Van’a kadar… Futbol takımı tutar gibi bir partinin arkasında koşmayı uygun ve doğru bulmuyorum. Hele hele yanlışlarını gördüğüm, o yanlışların daha sonra Türkiye’yi uçurumun kenarına gelmesinde direk ya da dolaylı olarak etkisi olan partilere ve genel başkanlarına körü körü bağlı kalmayı kabullenemiyorum.

Osman Pamukoğlu geriden bakıldığında oldukça sert gözüken, sert bir imajı olan bir lider. Emekli general. Bu sert görünüşü, bu sert üslubu asker kökenli olmasından kaynaklanıyor olmalı. TV’lerde, mitinglerde konuşmalarında da bu sert tavrı ve üslubu ile dikkat çekiyor.

Onun için de bu karşılama da ben de bulundum ve Sayın Osman Pamukoğlu’nu daha yakından görme, bire bir konuşma fırsatı elde ettim. Ama hiç konuşmadan, hiç soru sormadan sadece dinledim. Her vatandaşın sorduğu her soruya sabırla, sevecenlikle, güler yüzle cevap verişini gördüm. Üslubunu, mimiklerini, konuşurken tavrını gözlemledim. Kibirlenmeden, gurur ve kibir meselesi yapmadan orada olan herkesle bire bir konuştu. Halkın içindeydi. Onlarla yan yana, omuz omuza; onlardan biriydi. Gülüyordu, espri yapıyordu. Latife yapıyordu. Etrafında öyle koruma ordusu yoktu. Halkla bağlarını koparan, halkla arasına girerek kalın duvarlar oluşturan siyah takım elbiseli, siyah gözlüklü adamlar da yoktu.

Oradan konvoy eşliğinde il teşkilatına geldi. Orada da aynı alçakgönüllülük, aynı sevecenlikle konuşuyordu. Sonra gazeteci arkadaşlar sorular sormaya başladılar. Sorulan sorularda söz konusu vatandı. Bayraktı. Türk Millettiydi. Türk Devletiydi. Türk istiklâl ve bağımsızlığı idi...

O hoşgörülü, esprili, güler yüzlü, tatlı dilli Osman Pamukoğlu gitti o anda. Yerine kükreyen, elini yumruk yaparak masaya vuran, haykıran “Osman Paşa” geldi. Sanki Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa vardı karşımızda.

“Bu vatanın sınırları kanla çizilmiştir. Bu vatanın her karış toprağı şehit kanları ile yıkanıp temizlenmiş, nurlanmıştır. Herkes haddini bilsin ve hesabını ona göre yapsın. Bu millet ölmedi. Bu vatan sahipsiz değildir. Gerekirse bu vatan yeniden fethedilir, gerekirse yeni bir kurtuluş savaşı verilir” diyerek kükrüyordu.

Türk milleti! Karanlığın en koyu olduğu an, güneşin doğma vaktinin yaklaştığı zamandır. Tan kızarmaya başladı. Güneşin doğma vakti yaklaşıyor.

Türk milleti tarih boyunca en karanlık, en ümitsiz, en çaresiz anlarında bile içinden çıkardığı yeni bir liderle, yeni bir önderle, yeni bir kahramanla demir dağları eritmiş, demir zincirleri parçalamış, hain tuzakları bir bir bozmuş, Türklüğün kara bahtını yeniden aydınlığa çıkarmıştır.

Gözün aydın Türkiyem güneş doğmak üzere!

Bir dahaki yazımızda Hakkari Alan Karakolu baskını yaşayan bir Mehmetçiğin gözü ile Osman Paşa’nın kim ve nasıl biri olduğunu sizlerle paylaşacağım.

BOLU EXPRES GAZETESİ KÖŞE YAZISI


Yaşar Aksan -


ŞANI BÜYÜK OSMAN PAŞA




Türkiye son zamanlarda oldukça ciddi bir süreç yaşıyor. Ortalık toz duman. Su bulanık, çamur gibi… Kimi suyu iyi kasten bulandırıyor, kimileri de bu bulanık suda balık avlamaya çalışıyor. Güzel ülkem ameliyat masasında. Başında oldukça acemi, ne yaptığını, ne yapacağını bilmeyen bir ekip. Üstelikte uzaklardan talimatla güzel ülkemle ilgili operasyon yapılıyor. Türkiye’mden parçalar koparılması için iç ve dış destekli oyunlar oynanıyor. Türkiye’min belli bir bölgesi ile iligi muhtariyet tartışmaları yapılıyor. Bölgenin belediye başkanlarının yakın bir gelecekte bir araya gelerek özerliklerini ilan edecekleri, arkasından da Birleşmiş Milletlerden bölgeye barış gücü isteyecekleri konuşuluyor, yazılıyor, tartışılıyor.

Nereden nereye geldik.

Türkiye bir lider arayışında. Kim ne derse desin Biz tarihi özelliğimiz itibarı ile liderci bir milletiz. Tarihimiz med-cezirler (yüseliş-alçalışlarla) dolu. Kaç kez yaşamışız biz bu medcezirleri. Kaç kez Türlük düşmanları ellerini ovuşturarak, ağızlarının suyunu akıtarak seyretmiş bu geri çekilişlerimiz. Ama her defasında bu millet içinden çıkardığı bir liderin, bir kahramanın etrafında birleşerek bütün ihanet oyunlarını bozmuş ve karanlıklardan aydınlığa çıkmıştır. Bütün Türk devletlerinin, Türk imparatorluklarının kuruluş destanları bu Türk kahramanlarının mücadelelerini anlatır.

Türklük bu gün de yeni bir lider arayışında. Anadolu-Batı Türkleri, Doğu Türkleri yeni bir lider arıyor. Bu lider etrafında birleşerek Türkler ayağa kalkacak. Daha önce defalarca olduğu gibi dünya da yeni bir Türk devri başlayacak. Karanlığın en koyu olduğu an güneşin doğma vaktinin en yakın olduğu andır.

Osman Pamukoğlu, efsane komutan. Hayatını Türkiye’ye adamış bir lider. Milliyetçi, vatanperver, gözünü budaktan esirgemeyen, ölümüne yürüyen, her türlü iç ve dış ihanete meydan okuyan, bölücü terör örgütünü çok iyi tanıyan, bölücü terör örgütünün yumuşak karnını çok iyi bilen bir lider.

İşte bölücü terör örgütünün yaptığı ve Alan Karakol baskının yaşayan bir Mehmetçiğin Osman Pamukoğlu ile ilgili yazdıkları.

“Sene 1990’lı yıllar… Yer Hakkari Dağ Komando Tugayı Başyurt Kışlası. Tugay komutanı efsane komutan dedikleri adam Sinop’lu sırma gibi karşıdan görsen bu 40-45 yaşında filan demezsin 20 yaşlarında, başında mavi beresi, belinde komando bıçağı ve uzun dokuz 9 mm colt tabancası ile çakı gibi komando askeri. İsmi OSMAN PAMUKOĞLU; sanırım bu ismi birçoğunuz duymuştur. Duymayanlara tavsiye ederim araştırın, adam gibi adam görün.

Biz tugaya bağlı bir birlik olan Yüksekova birliği olarak ağır bir çatışmadan dönmüştük, kayıpsız ama sonuçsuz olarak. Helikopter tugayın üstünde dönerken inmek için aşağıda bir farklılık vardı, anlamıştık kötü bir şeyler olduğunu. Aşağı indik, tim toplanırken çevredeki tugay askerlerinden birini çağırdım “hayırdır ne var?” Diye sorduğumda “alan karakolu basılmış 5 şehit getirdiler, herkes tugay morgunun yanında.” dedi. Hepimizin dizleri çözüldü, dudaklar ısırılıyor, bıraksalar çığlık çığlığa ağlayacağız. Ama herkes birbirinden utanıyor. Sırtımdaki 25 kg’lık çanta sanki oldu 100 kg. Elimdeki silah sanki yapıştı kabzesi parmaklarıma uhuyla yapıştırıldı.

Koşuyoruz tugay morguna doğru kapısının üzerine Osman Paşanın yazdırmış olduğu “Cennet Kapısı” yazan yere doğru koşuyor muyuz, uçuyor muyuz bilmem artık. Herkes unutuvermiş o ağır yorgunluğu ve susuzluğu. Karargah destek bölüğünün yanından geçerken nöbet tutan Denizli’li Mevlüt ağlıyor. Göz göze geliyoruz. Ben ona kimler şehit olanlar gibisinden baktığımda, ağzından sadece Muğla Yatağan’lı Muhammed Memiş ismi dökülüyor. Zaten gerisini sayamıyor, tıkanıyor ağlamaktan. Hemen gözümün önüne Muhammed’in intikal ve görev esnasında Muğla şivesiyle yaptığı konuşmalarımız geliyor. “Aydın’lı Ahmet çavuş beni bak, baken biz molalıyız efeyiz biz. Biz Aydın’lıları sevip duruz. “Bırakmecez gari Allahın izniyle bölücü pkk ya gari memlekete. Bizim kitabımızda vatan hainliği yazimaz. Allah’ın cezası pkk lılar ne istiyip durursunuz güzel memleketimizden.. Hepinizin defterini dürüvercez gari. Bekleyin baken guzey ırakta bize geliimazlar diye düşünüp durun baken. Bigün nası gelivercez görceniz gari…” diye başlayan sözleri…

Ağlamak istiyorum. Sanki tıkandım… Uğultu şeklinde sesler gelmeye başladı kulağıma. Bölük binasının köşesini dönünce morg kapısının önünde onlarca subay, astsubay, er, erbaş gördüm. Hem ağlayan, hem de PKK’ ya lanet okuyan, intikam yeminleri eden bir kalabalık. Sesler birden kesildi “dikkaaat komutan sağda!” komutuyla…

Beresindeki ay yıldızlı kokartı ve belindeki colt tabancasından hemen tanıdım onu Osman Paşaydı gelen, ağlıyordu, evet ağlıyordu alt dudaklarını ısırarak, yüzündeki tiki daha da belirginleşmişti. Sonra birden bağırarak ve hepimize eşlik etmemizi isteyen bakışları ile “ALLAHÜEKBER ALLLAHÜEKBER LAİLAHE İLLALLAH HÜ ALLAHÜ EKBER” diye “tekbir getirmeye başladı. Sonra oradaki herkes Osman Paşa’ya eşlik etti. Yer gök inliyordu sanki tekbir sesleri ile.

Bir dahaki yazımızda Mehmetçiğin Efsane komutan, HEPAR LİDERİ Osman Paşa’yı anlattığı mektubuna devam edeceğiz.